30 Kasım 2011 Çarşamba


Haftalardır süren Amerika dil okulu koşturmam tam hız devam ediyor.Ben bunu hiç yazmamıştım tabi.İngilizceme ingilizce katma amaçlı gideceğim Amerika macerasına hazırlık hiçte kolay olmadı.8 haftalık dil okulunu biraz fazla abarttım sanırım.Öncelikle okulu seçebilmek için fuarlara katıldım.(Yurtdışı eğitim danışmanlık firmasına karar verebilmek için.)Daha sonra seçmiş olduğum Oxford House College ile anlaştım(şu ana kadar %100 memnuniyete erişmedim ama napalım) ,daha sonra okul seçimine sıra geldi yaptığım derin araştırmalar sonucu çok iyi ve fiyatında kampanya yapan Embassy CES ' e karar verdim.Okula başvuru yaptık ve bu sürede vize için evrakları toparladım.Geçen hafta evraklarımı teslim ettim ve vize için gün aldım.13.12.2011 saat 10:00'da bütün bu uğraşlarıma değip değmediğini öğreneceğiz.Bunların hiç birine bakılmadığını söyleyen 100 kişi duydum ama hiç birini es geçmemek önemli.Şu an yaptığım gün beklemek. Olmaması için hiçbir neden göremiyorum ama Konsolostuktakilerin sağı solu belli olmuyormuş.Gelişmelerden haberdar edeceğim bana şans dileyin.

17 Kasım 2011 Perşembe

Serenad..

Zülfü Livaneli'nin Serenad romanını yeni okuma fırsatı buldum.Bütün yaz heryerde liste başlarında olmasına rağmen geç kaldığım için gerçekten şu an üzülüyorum.Hayatımda okuduğum en iyi kitap diyebileceğim kadar iddalı bir cümle kurabileceğim bir roman.

Kitap sadece yazarın hayalgücüyle yazılmış bir kitap değil. Yazar, İkinci dünya savaşı döneminde Hitlerin Almanyasında yahudilerin yaşadıklarını aşkla harmanlamış ve ortaya muhteşem bir eser çıkmış.Yalnız bununla da kalmamış çok az kişinin bildiği Mavi alay ve 773 yahudinin hayatına mal oan Struma gemisi hakkında gerçekleri ortaya koymuş.
Kitabı okuduktan sonra bizim ülkemizin sınırında ölüme terkedilmiş insanlara nasıl müdahale edilmeden beklediğine, hangi milletten olursa olsun insan canının hiçe sayılıp siyasi ilişkiler ve siyasi konumun bozulmaması için böyle canice bir harakete duyarsız kalarak en az Almanya kadar suçu olduğunu düşünüyorum.Suçsuz insanların bulunduğu durumda duyarsız kalmak cinayet işlemektir.
Yazar kitapta Safkan Alman Profesör Maximilian Wagner ile Yahudi kızı Nadia'nın aşkını o kadar güzel gerçek olaylarla harmanlamış ki kitap biterken kendimi ağlarken buldum.Sadece aşka değil, o dönemin insanlarının yaşadıklarına ağladım.
Hem bilmediğim tarihi olayları öğrendim hemde böylesine sevdiğine aşık olan Profesöre ben de aşık oldum.

Zülfü Livaneliye böylesine güzel bir kitap için teşekkür eder, Schubert'in Serenade'ı dinlemenizi de şiddetle tavsiye eder, benim fukarene blogumda bunları yazmayı borç bilirim.

10 Kasım 2011 Perşembe

Özlemle anıyoruz..

Ben ilk blogumu Atatürk yapılan saygısızlık üzerine yazmıştım.Bugün tekrardan duygularımı yazmadan geçemedim.Yurdum insanı bugün beni tekrar şaşırtmadı.Ama umrumda değil ben yapmam gerekeni yaptım.Her sene tam 9 u 5 geçe çalan sirenler içime içime işlediği gibi bu sene de aynı duyguları yaşattı.Her yerim uyuştu o üzüntüyü kalbimde hissettim.Gözlerim doldu.Sanki o an ölmüşcesine iç geçirdim.

Bana bu duyguları yaşattıkları ve bana Atatürk sevgisini aşıladıkları için bütün ilkokul hocalarıma minnet borçluyum.Onlar bana öğretti Atatürk sevgisini,öğretilerini,inkılaplarını ve ona dair her şeyi..


Bir daha onun gibi bir lider dünyaya gelmeyecek ama onun yaptıkları bizim gibi gençler var oldukça ölümsüzleşmeye devam edecek.

9 Kasım 2011 Çarşamba

Düğünsüz evlilik olur mu?

Yanda açtığım anketi gören evleniyorum ya da öyle bir niyetim var sanmasın sadece geçen akşam ki hoş arkadaş ortamımda biz kızlar olarak düğünlerin ne kadar güzel özel ve olması gereken bir seremoni olduğunu desekte erkekler bunun milleti eğlendirmek için harcanan gereksiz para olarak karşı çıktı.


Bir kızın belli bir yaştan sora sevdiği erkekle evlenmek hayallerini süsler,kurar durur, olur ya da olmaz imkana kalmıştır.İmkan dışında iki tarafın aynı şeyleri istemesiyle de alakalıdır.Kızlar hayatta bir kez evleneceğini düşünerek düğüne unutulmaz bir anı olarak bakarken erkeklerin kimisi böyle düşünür, kimisi gereksiz anlar olarak .Ben de bunu anketle ölçmek istedim.Anket yılbaşında biticek.Katılımınızı bekliyorum arkadaşlar görelim bakalım ...

6 Kasım 2011 Pazar

%100 Türk Sermayeli Şirket




Devlet istihdam artsın diye girişimlere vergi indirimi vs teşvikler yapmasına rağmen bu şirketlerde çalışmak yerine uluslararası firmada çalışmak isteyen insanlar benim etrafımda daha çok ki bende bunu talep eden biriyim neden mi? Çünkü bende %100 Türk sermayeli bir şirketteyim ve sonuçları açıklıyorum;


1-Türk firmalarında çalışmak patron şirketinde çalışmak demektir her zaman bir patron vardır.Ve her şey için onun onayı olması gereklidir.Çalışan olarak yetkin yoktur sorumluluk vardır.Bunun sebebi ise güven meselesidir.
2-Çok yüksek maaşlar alamassınız bu devirde iş bulduğuna şükret gibi bir yaklaşım söz konusudur.Sen gidersin başkası gelir gibi bir mantık vardır çünkü herkesin her işi kısa sürede öğrenebileceğine ve işi götürebileceği şirket misyonudur.
3-29 Ekim,23 Nisan gibi Türklerin ulusal bayramları Türk şirketinde enteresan şekilde kutlanmaz.Şirket tatil olmaz işleyen demir ışıldar atasözünden yola çıkarak sadece "çalışmak"vardır.Ama uluslararası bir şirkette bu bayramlara saygı vardır ve yapması gerekenler yapmazken yabancıların saygısı bizim firmalarımızın acı şekilde önüne geçmektedir.
4-Sadece bunlada kalmaz %99,9 Müslüman bir toplum olan Türkiye'de dini bayramlar olan Ramazan ve Kurban bayramları da çalışılarak kutlanır.Uluslararası firmalarda (insanların ecnebi yada gavur gibi terbiyesizce aşaladığı yabancı ortaklı yada yabancı firmalarda)Kurban ve Ramazan bayramlarına saygı gene sözkonusudur,çalışanlar bayramını kutlar tatilini yapar bunu şirketine göre Noel ve Paskalya tatilleri de zaman zaman sürdürür.
5-Terfi gibi imkanlar yoktur olsa da çok bişey ifade etmez çünkü her zaman patron vardır ve son sözü o söylemektedir.
6-Mesai ücreti yoktur.Çünkü çalışmak senin esas görevindir ve kalacağın mesaide senin zaten yapman gerekendir.
7-Yaptığın işe ekstra işler eklendiğinde bunun bir karşılığı yoktur.Bir kereliğine yaptığın iş senin görevin olur çıkar üstüne kalır.

Ve bunun gibi pek çok dezavantajı vardı bu gibi firmaların artılarından bahsetmek gerekirse,

1-Patronla aran iyiyse işten çıkarılma gibi kaygılar asla yaşamassın
2-Patron şirketlerinde patronu görmek kolaydır.Sadece adı bilinen ama konuşulması görüşülmesi imkansız kişiler değildir derdin oldumu direk kendisiyle görüşebilirsin.
3-Eğer içinde biraz hinlik biraz cinlik varsa şirket içindeki olayları patrona yetiştirmen patron tarafından iyi çalışan olarak adlandırılır ve takdir edilirsin.
4-Patronun yada etrafındakilerinin güvenini kazanmak senin yükselmeni kolaylaştırır ve yıllarca beklemeden sıfat sahibi olursun.
5-Başarılı bir iş yaptığında yada seni kaybetmek istemediklerini anladıkları anda maaşın %100 artabilir.
6-Çok sıkı bir disiplin yoktur.Çok katı kurallar yoktur.

Buralardan yola çıkarak bakarsak insanın hayatta ne istediğiyle alakalıdır işinin iyi ya da kötü olması, her ikisinin de farklılıkları olsa da benim için saygı ve değer gördüğüm yer çalışmak istediğim yerdir.Bir iş yerinde ne kadar uzun saatler çalıştığın değil ne kadar verimli çalıştığın önemlidir.Allah herkesin kalbine göre bir iş versin.Amin




3 Kasım 2011 Perşembe

Sonbahar..


Sonbahar geldi çattı.Tiril tiril giyindiğimiz günler tamamen bitti,saatler geriye alındı.Kış kapıda yani.Havanın erken kararmasından mıdır bilmem mutsuz huysuz ve aksilik geldi üstüme.Dış etkenlerde o denli hayatımızı etkiliyor.İş yerindeki sıkıntılar,bitmeyen kredi kartı borçları,arkadaşlarının mutsuzlukları ve sevgiliyle edilen kavgalar hepsi ayrı sıkıntı ayrı dert.Etrafımakileri şöyle düşündüm gerçekten mutlu bir insan yok.Sevgilisi olanlar sevgilisinden sevgilisi olmayanlar sevgilisizlikten şikayetçiler.Hangisi iyi şu sıralar kestiremiyorum.Tek bildiğim insanın arkadaşsız yaşayamayacağı bi derdim mi var arıyorum anında olağanüstü hal toplantısı düzenleniyor,sorunlar masaya yatırılıyor cılkı çıkmadan konu kapatılıyor ve derdi olanın yüzü güldürülmeye çalışılıyor.Ve nitekim işe de yarıyor.Neden çünkü arkadaşın seni yıllardır tanıyor nelere gülüp nelerle dalga geçip eğleneceğinizi biliyor ve kendini iyi hissetiriyor.Kimseyi bilmem ama benim arkadaşlarım tam böyleler.Hep yanımdalar her aradığımda beni dinlerler objektif olurlar hatamı söylerler asla gaza getirmezler olması gerekeni söylerler.Onlar benim kıymetlim.Eminim ki onlar da benim için böyle derler çünkü sevgi karşılıklıdır ve arkadaşlıklar paylaştıkça güçlenir.Seviyorum sizi kızlar